ana_sayfa
FAALİYETLER
Yazılı Soru Önergeleri
Genel Kurul Soruları
Kanun Teklifleri
Sözlü Soru Önergeleri
Makalelerim
Genel Kurul Konuşmaları
Yazılı S.Ö.(Cevaplanan)
Meclis Araştırma Önergeleri
Genel Kurul Konumalar > Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde konuşmam

Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri;
2011 mali yılı, Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum bu vesile ile hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli Arkadaşlar, hepinizin malumu olduğu üzere Cumhurbaşkanı devletin başıdır.

Bu yüce makam Büyük Türk Milleti’nin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin birliğini temsil eder.

Cumhurbaşkanı, Anayasa'nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir ve bu manada göreve başlarken şöyle yemin eder:

Türkiye Cumhuriyeti'nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim.

Peki, devletin başı olan ve Türk Milleti’nin birliğini temsil eden bugünkü Sayın Cumhurbaşkanımız, bu konuda gerekeni yapabilmiş midir?

Gereken titizliği gösterebilmiş midir?

Bize göre maalesef pek gösterememiştir…

Bugün devletimizin anayasal kurumları, özelikle son üç yılda, yani Sayın Gül’ün göreve seçildiği 2007 yılından bu yana, daha çok iç kavga ve çatışmalarla gündeme gelmiştir.

Herkesin birbirinin gölgesinden korkar hale geldiği, herkesin birbirinin kirli çamaşırlarını ortaya dökme gayreti verdiği ve adeta bir güç savaşına sahne olan bu süreçte, devletin başı Sayın Cumhurbaşkanı maalesef üzerine düşen sorumluluğu yerine getirememiştir.

Hele hele bölücü hainlerin gemi azıya aldığı, hemen her gün şehitler verdiğimiz dönemlerde dahi, bölücü terörle mücadelede, devletin mücadele azmini tetikleyecek, kararlılığını sergileyecek söz ve eylemlerini göremediğimiz Sayın Cumhurbaşkanı, aksine, tıpkı AKP hükümetinin yaptığı gibi hainleri cesaretlendirecek açılımları tercih etmiştir.

Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olmadan 2006 yılı içerisinde gazetecilerin Ankara temsilcilerine “terörü demokrasi içinde çözeceğiz” derken neyi kastetmekte idi?

Ve cumhurbaşkanı olduktan sonra önümüzde çok güzel fırsatlar var, bunları mutlak değerlendirmek gerekmektedir derken neyi kastetmektedir.

Şimdi buradan soruyorum, daha fazla demokrasi ve özgürlükler ile bölücü terör nasıl önlenecektir?

Terör demokrasi içerisinde nasıl çözülecektir?

Alçakça ve küstahça yapılan bölücülüğü teşvik eden, cani başının posterleri ile alanlarda devlete meydan okuyanlara, yani haysiyetinizin ve şahsiyetinizin güvencesi olan devletinize küfredenlere hangi demokratik açılımları sunacaksınız?

Uzaktan kumandalı mayınlarla ve el bombalı tuzaklarla askerlerimizi şehit eden, vahşetin bu temsilcilerine, bir takım yerlere hoş görünmek adına, demokrasi adına zeytin dalı mı sunacaksınız?

Ya da, kapalı kapılar arkasında artık görüşmekten vazgeçip, alenen onlarla masaya oturup, onları tanıdığınızı ve muhatap aldığınızı bütün dünyaya ilan mı edeceksiniz?

Yoksa yüzyıllardır şehitlerimizin kanlarıyla sulanan, önsözü Çanakkale’de yazılan, son sözü Lozan’da söylenen, bu aziz vatan topraklarını onlara pay mı edeceksiniz?

Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ve AKP hükümeti, bu demokratik açılım denen ihanet açılımların neler olduğunu dürüstçe ve çok açık bir şekilde Türk Milletine açıklamalıdır.

Değerli arkadaşlar, hatırlayınız;

Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Güzel şeyler olacak” şeklinde adeta yol haritasını açıkladığı ve hepinizce malum olan sürecin sonunda, dağlardaki inlerinden davetle getirtilen eşkıyanın Habur şovu, halen içimizde kanayan bir yaradır.

Cumhurbaşkanı’nı yani devleti temsil eden, yani yüce Türk milleti adına karar veren hâkim ve savcıların eli kanlı PKK’lı canilerin ayağına gönderildiği halen unutulmamıştır.

Ve bu hainlerin, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve bugün Sayın Gül’ün bulunduğu makamı ilk şereflendiren Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün posterlerinin ve yine bağımsızlığımızın sembolü olan Ay Yıldızlı Al Bayrağımızın indirildiği seyyar mahkeme salonlarında ağırlandığı da halen hafızalarımızdan silinmemiştir.

Sayın Milletvekilleri, Terörizmin anladığı dil etkin ve kararlı bir mücadele iken, Sayın Abdullah Gül’ün kendi ifadesine göre terör ancak ve ancak demokrasi içinde çözülebilecektir.

Bugüne kadar hangi ülke, terörü demokrasi içinde çözebilmiştir? İngiltere mi, İspanya mı? Hangisi?

Dolayısıyla değerli arkadaşlar; üç yıldır bu görevi sürdüren Sayın Cumhurbaşkanı, yeminle devraldığı üzerindeki sorumluluğu, ya tam olarak idrak edememiştir, ya da bizim bilmediğimiz başka etkilerle başka sorumlulukları vardır diye düşünmeden edemiyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanının bu zamana kadar ki davranışlarına baktığımız da; kendisinin de içinden geldiği, mensubu olduğu AKP ile bağlarını halen koparamamanın sancısını yaşamakta olduğu görülmektedir.

Halen o gömleği bir türlü üzerinden çıkaramadığı anlaşılmaktadır.

Hükümetin her yaptığını onaylamak, çıkardığı kanunlara onay vermek, haklı olarak bu makamın noter gibi algılanmasına yol açmıştır ki, buna kimsenin hakkı yoktur.

Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin yüksek menfaatleri konusunda da iyi bir sınav ne yazık ki, bu zaman kadar verememiştir.

Daha dün Doğu Avrupa ülkelerinin NATO’ya giriş sürecinde, bu mecliste kendisi Dışişleri Bakanı olarak “Türkiye, Avrupa Birliği süreciyle senkronize edebilirdi bunu” derken, bugünün Cumhurbaşkanı olarak ülkemizi NATO’nun füze üssü haline getiren anlaşma karşısında “NATO başka, AB başka” diyebilmektedir.

Dolayısıyla Türkiye’nin uzun vadeli menfaatlerini göremeyen, bunun yerine günlük hatta anlık ama tutarsız söylemlerle, bu yüce makamın saygınlığına uygun bir politikayı biz maalesef bu makamda görememenin üzüntüsünü yaşamaktayız.

Amacımız, bu yüce makamı yıpratmak değildir, bu makamda bulunan Sayın Gül’ü rencide etmek hiç değildir.

Milliyetçi Hareket’in bu konulardaki hassasiyeti kamuoyunca yakinen bilinmektedir.

Ancak kesinlikle yıpratılıp, siyasi çekişmelere alet edilmemesi gereken bu makam, maalesef görüşmekte olduğumuz bütçesi ile de haklı eleştirilere muhatap olmaktadır.

Bakın, bütçe artış oranları yönünden, bir önceki Cumhurbaşkanı Sayın Sezer döneminin son 4 yılı ile Sayın Gül’ün 2011 i de dahil ederek son 4 yılını karşılaştıracak olursak;

Sayın Ahmet Necdet Sezer döneminin son 4 yılındaki ortalama yıllık bütçe artış oranının yaklaşık %9 olmasına karşılık, Sayın Abdullah Gül döneminin 2011 dâhil edilerek 4 yıllık ortalama bütçe artış oranının %39 olduğu görülecektir.

Evet, bir tarafta %9, diğer tarafta %39…

Bir tarafta belirli kesimlerce maneviyatı zayıf olarak tanımlanan ve setre gerisinde samimi insanlarımızın aklının karıştırıldığı bir Cumhurbaşkanı döneminde bütçe artışları ortalama %9 olurken;

Diğer tarafta manevi değerlerle mücehhez ve Müslüman Cumhurbaşkanı propagandalarına mazhar olan mevcut Cumhurbaşkanı döneminde bütçe artışları ortalama %39…

Değerli Milletvekilleri bakın, örnek olması ve, tasarrufu öncelikle kendisinin yapması gereken Sayın Cumhurbaşkanının, önceki Cumhurbaşkanı döneminin aksine, bütçe rakamlarının, birden bire bu kadar yüksek oranda fazlalaşması, tek kelimeyle kamu vicdanını yaralamaktadır.

Ayrıca Yüce dinimizin, israfın haram olduğunu ve inananların gösteriş, debdebe ve şatafattan da uzak durmaları lazım geldiği konusundaki emirlerini herkes, özellikle de Sayın Cumhurbaşkanı gayet iyi bilmektedir.

Dolayısı bugün yaşanılan ekonomik sıkıntılar içerisinde, ilk önce Cumhurbaşkanlığı makamı, örnek gösterilen bir makam olmalı ve yoğun israfın yaşandığı bir makam olmamalıdır.

Mütevazılığı elden bırakmadan yokluk ve yoksullukla boğuşan Aziz Milletimizi de incitmemelidir.

Ancak ne yazık ki, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin önceki dönemlere göre böyle bu kadar yüksek olması, bizce hiç örnek alınacak ve örnek olunacak bir durum değildir.

Değerli milletvekilleri bakınız, 2010 yılı bütçesi 72,5 milyon lira, 2011 yılı için istenen bütçe ise 116,9 milyon lira olup, bu çok yüksek bir artış demektir ve bu para az bir para değildir.

Bugünkü rakamlarla yaklaşık 208 bin kişinin asgari ücretine denk bir bütçedir.

Açlığın, yokluğun her geçen yıl arttığı ülkemizde insanlarımızın çöplükten ekmek topladığı Türkiye’de hiç kimse, yetimin, öksüzün, garip ve kimsesizlerin malını hovardaca harcayamaz, harcamamalıdır.

Bir ülkede işçiye memura, emekliye, dul ve yetime yüzde 2, yüzde 4 oranlarında yani günlük bir simit parası kadar maaş artışı yapılırken, Cumhurbaşkanlığı makamı için, yıllık yüzde 50, 60’lara varan oranlarda bütçe artışı talep etmek, en azından vicdanların kör olmasını gerektirir.

Peki, bunların bilinmesine rağmen, Sayın Cumhurbaşkanını bu kadar vurdumduymaz yapan, onları israftan alıkoyamayan nedir?

Acaba birliğini temsil ettikleri milletimizin içinde bulunduğu tabloyu mu görememektedirler, yoksa “Benden sonrası tufan” mantığı içinde midirler?

Her iki halin de kabul edilebilir bir yanı bulunmamaktadır.

Sonuç itibarıyla milletimiz, Sayın Cumhurbaşkanından kendisine emanet edilen makama uygun bir tavır ve duruş bekliyor.

Ülkemizin meselelerine Amerika’dan, İngiltere’den dışarıdan değil Ankara’dan bakmasını istiyor.

Yine Aziz Milletimiz, içeride ihanet, dışarıda husumet cephelerine cesaret verecek açılım ve söylemden vazgeçmesini arzu ediyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek sahibi olan Türk Milleti, devletimizin başından dışarıda başı dik ve onurlu bir politika istiyor.

Bu ülkenin yetim, öksüz çocukları, sahipsiz, unutulmuş evlatları, çöplükte karın doyuran yüz binlerce vatandaşı, bu devletin başına “İsraf haramdır” emrini unutma diyor.

Netice olarak başta Cumhurbaşkanının bizatihi kendisi örnek olmalı ve harcama kalemlerine daha fazla dikkat ederek Cumhurbaşkanlığı makamını kesinlikle yıpratmamalıdır diyor, bu duygu ve düşüncelerle, 2011 yılı bütçemizin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

,